Osmanlı Devlet Arması





Türklerin Cihan Tarihinin Akışını Dağiştiren İlk Hareketi

Türklerin Balkanlara ayak basması ve Orta avrupa' daki fetihleri cihan, tarihinin akışını değiştirmiştir. Bu baş döndüren, zincirleme zaferlerle dolu fetihlerin ilk adımı MS. 1354 yılında Türk' lerin Rumeliye geçişi olmuştur.

Ecdadımız Rumeli topraklarına Çanakkale Boğazını aşarak ayak bastı. O zamanlar, Bizans İmparatorları dünyanın en kuvvetli cenk gemilerine sahipti. Çekirdekten yetişme gemici olan Venedikliler ve Cenevizliler Akdenizin hakimi idiler. Çanakkale Boğazı yeryüzünün en işlek ticaret yollarından biriydi. Ayrıca Şarkın en büyük beldesi ve Bizans İmparatorluğunun başkenti olan İstanbul' un da kapısı idi. Türklerin elinde ise ancak Marmara sularında dolaşabilecek 30-40 tekneden başka gemi yoktu. Boğazın aşılması, yıldırım süratiyle gelişen Rumeli fetihlerinin Anadolu' dan kopup gelen Türk cengaverleri ile beslenmesi tarihimizin eşsiz şanlı sahifelerini doldurur. Bir göz kırpması gibi kısa zaman içinde dünyanın en önemli geçit noktası ve Bizans' ın Akdeniz kapısı olan Çanakkale Boğazı Türklerin olmuştu.

Gazanın Hikayesi

Orhan Gazi Rumeliye geçmeye karar verir ve bu işi oğlu Süleyman Paşa' ya açar, Şehzade babasının elini öpüp:

-Bu gazayı bana sipariş eyle!.. der.

Orhan Gazi sevinçle mutlulanır ve Rumeli memleketinin fethini Süleyman Paşa' ya ferman eder. Şehzade Aydıncık civarındaki Belkis harabelerine gelir... Burada eski Romalılardan kalma büyük mermer sütunlar, geçmiş yüzyılların çökmüş ululuk ve şevketini bir ibret levhası halinde temsil etmektedir... Halk ağzında da Süleyman Peygamberin Sebâ Melikesi Belkıs' ı burada bulunan ihtişamlı sarayda misafir ettiği söylenmektedir... Belkıs harabeleri Çanakkale Boğazına hakim bir noktada bulunup Boğaz ve karşı Rumeli sahilleri göz kamaştırıcı bir panaroma halinde uzanmaktadır... Bundan ötürü buraya Temâşalık adı verilmiştir... Şehzade Süleyman Paşa bir mermer sütunun dibinde oturarak gözleri karşıya dalmış düşünür. Yanında bulunanlardan Yakup Ece ki bahadırlığı dillere destan olmuş bir piri azizdir:

-Şehzadem... der; ne tefekkür eylersin?!

Süleyman Paşa:

-Ayinei deryada feth-ü zafer müşahede eylerim... Fikrim budur ki bu deryayı öte geçem ve Rumeli' nde vilâyet açıp diyarı İslâm eyliyelim... Sizler bu babda nice tedbir edersiniz ki dileğim yerin bula... der.

Ece Bey:

-Şehzadem... Önce şu Gazi Fâzıl ile biz ikimiz geçelim... Görelim ne olur... Cevabını verir.

Paşa:

-Nerden geçersiniz... diye sorar.

Ece Bey' le, Gazi Fâzıl:

-Şurada bir yer vardır ki öte geçmeye yakındır!.. derler. O yer Gürece' den aşağıda deniz kenarında "Viranca Hisar" dedikleri yerdir.

Ece Bey' le, Gazi Fâzıl bir çatarlar, geceleyin birkaç bahadr yiğit ile sala binip salı tevekkül deryasına salarlar... ve karşı yakada Gelibolu' nun üzerinde Çermik Hisar' ına çıkarlar, geceleyin bağlar arasında bir adam bulup bağlarlar ve geri Anadolu yakasına geçip tuttukları adamı Süleyman Paşa' ya götürürler. Süleyman Paşa adamın sırtına bir kaftan, açık başına bir şapka, yalın ayaklarına ayakkabı verir ve altın ihsan eder. Bu lütfu gören adam Süleyman Paşa' ya can ve gönülden muhabbet eder:

-Şehzadem... öte yakaya geç... sana kılavuzluk edeyim!.. der.

Şehzade:

-Mümkün müdür ki düşman duymadan biz sizin hisarınıza girelim!.. Diye sorunca

adam:

-Ben sizi bir yerden iletirim ki kimse haberinizi almaz!.. der.

Bunun üzerine derhal birkaç büyük sal yapılır. Herbirine kırk ünlü şehbaz dilâver yiğit koyarlar. Salın birine Süleyman Paşa, birine Yakup Ece ve Gazi Fâzıl ve öbürlerine de Gazi Evranos Bey ve Hacı İl Bey binerler... Bir karanlık gecede Allah' ın (c.c) inayetiyle Rumeli yakasına geçerler...

Akdeniz' i geçmişiz biz bir sal ile
Himmeti merdan ile, gaybdan irsal ile
Oldu bizim salımız tahtı Süleymanımız
Gözlerimiz açmışız ahseni âmal ile...